TESUD Bolu Şube
Başkanı Em.P.Kd.Bnb. Kıbrıs Gazisi Ahmet
Şerafettin Yamaner, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 98’inci yılı nedeniyle ilgili
paylaşımda bulundu. Yamaner; “Bu zafer, Yüce Türk Ulusunun Hürriyet ve İstiklal
uğrunda Türk birlik ve beraberliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin neler
yapmaya muktedir olduğunun göstergesi eşsiz bir zaferdir” dedi.
“BÜYÜK TAARRUZ
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİN TEMELLERİNİN ATILMASININ BAŞLANGICIDIR”
TESUD Bolu Şube Başkanı Em.P.Kd.Bnb. Kıbrıs Gazisi Ahmet Şerafettin Yamaner; “Bu
zafer, sırtına saplanan esaret hançerini ulusça söküp atan, özgürlüğünü almak
isteyenleri tüm dünyanın önünde dize getiren Türk ulusunun diriliş destanıdır.
Büyük Taarruzla 3 yıl 3 ay sonra İzmir başta olmak üzere Ege’nin tüm şehir ve
kasabaları, köyleri düşman işgalinden kurtarılmıştır. 30 Ağustos anlayışından
Atatürk milliyetçiliğine, tebaa olmaktan vatandaş olmaya geçiştir. Modern ve
çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun başlangıç noktasıdır. Bu zafer
sonuncunda siyasi, sosyal ve hukuk alanında yaptığı devrimlerle genç Türkiye
Cumhuriyetinin çağdaş devletlerarasında yer almasını sağlayan aydınlık yolu
açmıştır. Büyük Taarruz; Türk ulusu ve onun askerine, topyekûn bir savaşta
silah ve donanımdan önce inancın ve yurtseverliğin daha önemli olduğunu
göstermiştir. Türk ulusunun kendine güven duygusunu yükseltmiş, ulusal güç ve
yeteneğin yeniden canlanmasını sağlamıştır. Büyük Taarruz Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin temellerinin atılmasının başlangıcıdır.
“NEFES ALIYORSAK30
AĞUSTOS ZAFERİ’NE BORÇLUYUZ”
Mustafa Kemal Paşanın dediği gibi Büyük Taarruzun her
muharebesi askerlik sanatı harikasıdır. Çünkü her muharebe iyi düşünülmüş, iyi
planlanmış ve iyi uygulanmıştır. Muharebeyi yöneten subayların hepsi komutanlık
kabiliyetlerini ve yiğitliklerini bu muharebede ispatlamışlardır. Büyük Taarruz
Türk Ulusunun Özgürlük ve Bağımsızlığının ölümsüz anıtıdır. Büyük Taarruz ve
Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile Anadolu’nun sonsuza kadar Türk Yurdu olarak
kalacağı bütün dünyaya kanıtlanmıştır. Dört günlük muharebelerin sonunda her
iki tarafın muharebeye etki eden faktörleri değerlendirildiğinde, zaferin
belirgin bir gerçeği ortaya çıkmıştı. Yunanlı Subaylar, birçok kez askerlerini
silah zoruyla muharebenin içine sürüyorlardı. Toprağı yurt edinmiş olanlar,
yurt toprağı için ölümü göze alırlar. Bu bir namus meselesidir. İşgalciler ise
ölmeyi beceremezler. Bağımsız bir devlet kurmuşsak, şerefli insanlar gibi
dolaşıyorsak, yurdumuzu batının pençesinden, vicdanımızı ve düşüncemizi doğunun
pençesinden kurtarmışsak, minarelerimizde ezan seslerini duyabiliyorsak, nefes
alıyorsak her şeyi, Falih Rıfkı Atay’ın dediği gibi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz.
“MEYDAN MUHAREBESİ
DENİLİNCE AKLA SAKARYA GELİR”
Mustafa Kemal’in halkına güven duyması, birleştiriciliği,
Çanakkale Savaşında “Ben size çekilmeyi değil, ölmeyi emrediyorum.” Diyen bir
komutanın emri, Allah Allah diyerek düşmana saldıran Mehmetçiğin komutanına
inanması, güvenmesi ve ona kurtarıcı gözüyle bakması kurtuluş hızını
artırmıştır. Meydan Muharebesi denilince akla Sakarya gelir. Dumlupınar gelir.
Halk dilinde böyle kesin sonuçlu muharebelere “ Ölüm Kalım Savaşı “ denir.
Meydan muharebelerinin sonunda bazı devletler batar veya devletler doğar. 98
yıl önce artık öldüler, bittiler denilen Türkler Anadolu’nun ortasında bir yıl
içinde iki büyük Meydan Muharebesini kazanarak bu günkü Türkiye Cumhuriyeti
Devletini kurmuşlardır. Eşsiz Başkomutan kazanılan Büyük Zafer hakkında şunları
söylüyor; “Türk Ordusunun, Türk Zabıta ve Kumanda Heyetinin yüksek kudret ve
kahramanlığını tarihte bir kere daha tespit eden muazzam bir eserdir. Bu eser
Türk Milletinin hürriyet ve istiklal fikrinin ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri
vücuda getiren bir milletin evladı bir ordunun Başkomutanı olduğundan ilelebet
mesut ve bahtiyarım.”
“MUSTAFA KEMAL
PAŞA’NIN “BAŞKOMUTAN” YETKİSİNİ ALMASI ÇOK ÖNEMLİ BİR GELİŞMEYDİ”
Meydan muhaberesi yalnız karşı karşıya gelen iki ordunun
çarpışması değildir. Milletlerin çarpışmasıdır. Mustafa Kemal Paşa Milli
Mücadeleye başladığında şartlar o kadar kötü idi ki; liderliğini kurumlara
bağlı olarak sınırlandırdı. Kendine olan güveni, hukuka olan saygısı o kadar
yüksekti. Erzurum’da askerlikten istifa ederek kendisini her rütbenin üzerinde
tutmasını bildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi oy birliği ile 5 Ağustos 1921
günü Mustafa Kemal Paşa’ya savaşı yönetmeye ilişkin yetkilerini içeren
“Başkomutan” unvanını verdi. Meclis
yetkiyi verdikten sonra, Mustafa Kemal Paşa, Milli Egemenlik ilkesine
bağlılığını gösteren bir önergeyi meclise vererek bu yetkinin üç aylık bir süreyle
sınırlandırılmasını istedi. Mustafa Kemal Paşa’nın “Başkomutan” yetkisini
alması askeri ve siyasi boyutta çok önemli bir gelişmeydi. Başkomutan olduğunda
kendisinin rütbesi Osmanlı Divan-ı Harbi Örfi Mahkemesince alınmıştı. Başarılı
olmak için komutanın rütbeye, Mehmetçiğin kıyafete ihtiyacı yoktu. “Efendiler
para vardır, para yoktur. İster olsun, ister olmasın. Ordu vardır.” diyerek
Türkün askeriyle güçlü olduğunu belirtiyordu.
MONDROS MÜTAREKESİ
30 Ekim 1918 Limni adasının Mondros Limanında imzalanan
Mondros mütarekesi ve Sevr anlaşmasıyla yurdumuz tamamen elimizden alınıyor.
Vatanımızda hür yaşama hakkımıza son veriliyordu. Bizimde bu anlaşmaları kabul
etmemiz isteniyordu. Mondros mütarekesini hatırlayalım;
Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının açılması, Karadeniz’e
serbestçe geçişin temini ve Çanakkale ve Karadeniz istihkâmlarının İtilaf
Devletleri tarafından işgali sağlanacaktır. Osmanlı sularındaki bütün torpil
tarlaları ile torpido ve kovan mevzilerinin yerleri gösterilecek ve bunları
taramak ve kaldırmak için yardım edilecektir. Karadeniz’deki torpiller hakkında
bilgi verilecektir. İtilaf Devletlerinin bütün esirleri ile Ermeni esirleri
kayıtsız şartsız İstanbul’da teslim olunacaktır. Hudutların korunması ve iç
asayişin temini dışında, Osmanlı ordusu derhal terhis edilecektir. Osmanlı harp
gemileri teslim olup, gösterilecek Osmanlı limanlarında gözaltında bulundurulacaktır.
İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması
halinde herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olacaktır. Osmanlı
demiryollarından İtilaf Devletleri istifade edecekler ve Osmanlı ticaret
gemileri onların hizmetinde bulundurulacaktır. İtilaf Devletleri, Osmanlı
tersane ve limanlarındaki vasıtalardan istifade sağlayacaktır. Toros Tünelleri,
İtilaf Devletleri tarafından işgal olunacaktır.
İran içlerinde ve Kafkasya’da bulunan Osmanlı kuvvetleri,
işgal ettikleri yerlerden geri çekilecekler. Hükûmet haberleşmesi dışında,
telsiz, telgraf ve kabloların denetimi, İtilaf Devletlerine geçecektir. Askeri,
ticari ve denizle ilgili madde ve malzemelerin tahribi önlenecektir. İtilaf
Devletleri kömür, mazot ve yağ maddelerini Türkiye’den temin edeceklerdir. (Bu
maddelerden hiçbiri ihraç olunmayacaktır.) Bütün demiryolları, İtilaf
Devletlerin zabıtası tarafından kontrol altına alınacaktır. Hicaz, Asir, Yemen,
Suriye ve Irak’taki kuvvetler en yakın İtilaf Devletlerinin kumandanlarına
teslim olunacaktır. Trablus ve Bingazi’deki Osmanlı subayları en yakın İtalyan
garnizonuna teslim olacaktır. Trablus ve Bingazi’de Osmanlı işgali altında
bulunan limanlar İtalyanlara teslim olunacaktır. Asker ve sivil Alman ve
Avusturya uyruğu, bir ay zarfında Osmanlı topraklarını terk edeceklerdir. Gerek
askeri teçhizatın teslimine, gerek Osmanlı Ordusunun terhisine ve gerekse nakil
vasıtalarının İtilaf Devletlerine teslimine dair verilecek herhangi bir emir,
derhal yerine getirilecektir. İtilaf Devletleri adına bir üye, iaşe nezaretinde
çalışacak bu devletlerin ihtiyaçlarını temin edecek ve isteyeceği her bilgi
kendisine verilecektir. Osmanlı harp esirleri, İtilaf Devletlerinin nezdinde kalacaktır.
Osmanlı Hükûmeti, merkezi devletlerle bütün ilişkilerini kesecektir. Altı
vilayet adı verilen yerlerde bir kargaşalık olursa, vilayetlerin herhangi bir
kısmının işgali hakkını İtilaf Devletleri haiz bulunacaktır. Müttefiklerle
Osmanlı Devleti arasındaki savaş, 1918 yılı Ekim ayının 31 günü mahalli saat
ile öğle zamanı sona erecektir.
SEVR ANLAŞMASINA
BAKALIM
24 Nisan 1920’de San Remo Konferansında kararlaştırılan
Sevr Antlaşması 11 Mayıs 1920’de incelenmek üzere Osmanlı Hükümetine verildi.
Antlaşmanın kabulünü kolaylaştırmak ve Sevr hükümlerini uygulamak üzere İtilaf Devletlerinin
teşviki ve desteği ile Yunan ordusu 23 Haziran 1920’de Anadolu’da ve Trakya’da
saldırıya geçti. Bursa, Balıkesir, Uşak ve Nazilli’nin ardı ardına işgali ile
Sevr’in uygulanmasını sağlamak ve Antlaşma maddelerinde bir değişikliğe meydan
vermemek esas amaç olmuştur.
Batı Anadolu (İzmir ve Havalisi) Yunanlılara
verilecektir. Güney sınırı ise Mardin, Urfa, Gaziantep, Amanos dağları
Osmaniye’nin kuzeyinden geçen sınır Fransa’ya, Doğubeyazıt, Van, Muş, Bitlis ve
Erzincan Ermenistan’a, Irak ve Suriye arasında Kürdistan kurulacak, İtalyanlar
Antalya, Konya, Fransızlar Adana, Sivas, Malatya, İngilizler Irak’ın kuzeyi
petrol yataklarını Sevr Antlaşmasına göre memleketin içindeki azınlıklar
Türklerden daha fazla hakka sahip oluyordu. Bu şartlar altında yapılacak tek
şey Büyük Taarruz olacaktı.
BÜYÜK TAARRUZ
TOPÇU ATEŞİYLE BAŞLADI
25 Ağustos’ta Şuhut Kasabasının yakınındaki Kocatepe’nin
güney batısında Başkomutan çadırı kuruldu. 26 Ağustos 1922 günü saat 05.30’da
Kocatepe’den topçu ateşiyle Büyük Taarruz başladı. Askerlere “Yunanlıların
kazandığını görmektense gök kubbe başımıza yıkılsın daha iyi” dedikten sonra
“Ölüme hazır olan gönüllüler öne çıksın” dedi. Askerlerin hepsi öne atıldı.
30 Ağustos 1922 günü Dumlupınar’da Başkomutanın yönettiği
Meydan savaşı ile Yunan ordusunun iki tarafı Türk ordusu tarafından sarıldı. Yunan
ordusu bozguna uğrayarak kaçmaya başladı. Türk ordusunun önünde 400 km. mesafe
vardı. Yunan ordusu kaçarken tüm köy, kasaba ve şehirleri yakarak ilerliyordu. Türk
askeri, üzerindeki cephane ve muharebe ağırlıklarıyla günde ortalama 40km yol
alıyordu. Bu durum dünya savaşı tarihinde emsaline rastlanılmayan bir
başarıdır. Bozulan Yunan ordusunun Başkomutanı Trikupis de 2 Eylül’de Uşak’ta
esirler arasında idi.
18 Eylül 1922’de Batı Anadolu’da bir tek Yunan askeri
kalmadı. Sonuçta; Yunan ordusu Sakarya Meydan Savaşı ile durdurulmuş, Büyük
Taarruz ve Başkomutan Meydan savaşı ile Anadolu’dan atılmıştı. Başkomutan
Meydan Muharebesinin kazanıldığı 30 ağustos günü, 1 Nisan 1926’da çıkarılan 795
sayılı yasa ile Zafer Bayramı kabul edildi. 30 Ağustos Zaferinin 98’inci
yılında; başta bu eşsiz zaferi bizlere armağan eden Ebedi Başkomutanımız Gazi
Mustafa Kemal Atatürk ve kahraman silah arkadaşları olmak üzere, kutsal vatan
toprağının bütünlüğünü ve şanlı bayrağımızın daima hür bir şekilde dalgalanması
için canlarını feda eden aziz şehitlerimizi rahmetle ve saygıyla, kahraman
gazilerimizi minnet ve şükranla anıyoruz” ifadelerini kullandı.