Haber: Aslı AKIŞ
Kadına yönelik şiddet
sadece fiziksel açıdan değil, ekonomik, cinsel ve duygusal şiddet şeklinde
yaşanabiliyor. Duygusal şiddet, aşırı biçimde eleştirmek, tehdit etmek,
aşağılamak, hakaret etmek, utandırmak, hiç iletişime geçmemek, duygusal olarak
ihmal etmek, yalan söylemek, küçümsemek, görmezden gelmek şeklinde ortaya
çıkıyor. Psikolojik şiddetin stres ve travmaların yanı sıra depresyon gibi ağır
psikolojik sorunlara yol açtığını belirten ŞÖNİM Psikoloğu Demet Taşören,
destek ve zamanında müdahalenin önemine işaret ediyor.
Aile içi şiddetin tanımını
yapan Psikolog Demet Taşören; “Eş, eski eş, çocuklar veya yakın aile üyeleri
tarafından bir aile içerisinde yaşayan bireyler arasında gerçekleşen kişinin fiziksel,
psikolojik, cinsel ya da ekonomik olarak zarar görmesiyle sonuçlanan ya da
sonuçlanma ihtimali olan her türlü tutum, davranış, harekete aile içi şiddet
diyoruz. Bu aile işi şiddetin sadece aile içinde olması gerekmiyor. Toplumsal alanda
gerçekleşebilir veya özel bir alanda gerçekleşebilir. Her ikisi de aile içi
şiddet olarak tanımlanıyor” diye konuştu.
“KADINA YÖNELİK ŞİDDET SADECE ÜLKEMİZDE DEĞİL, TÜM
DÜNYADA GÖRÜLEN BİR DURUM”
Kadına yönelik şiddetten
ve şiddete maruz kalan kadınların oranlarından bahseden ŞÖNİM Psikoloğu Demet
Taşören; “Kadına yönelik şiddette kadının kadın olması yani cinsiyet
ayrımcılığı nedeniyle insan hakkı ihlaline neden olabilecek davranışlara,
hareketlere maruz kaldığı durumlara kadına yönelik şiddet diyoruz. Kadına
yönelik şiddet sadece ülkemizde değil, tüm dünyada görülen bir durum. Yapılan araştırmalarda
dünyada her 3 kadından 1’i fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kaldığını beyan
etmiş. Onun dışında farklı yapılan bir araştırmada da kadınlar en yakınlarından
şiddete maruz kaldıklarını beyan etmişler. Bu oran dünyada %35 civarında. Ülkemizde
ise %38 oranında. Aslında birbirine benzer oranlar. Bunun yanında şiddete maruz
kaldığını beyan edenlerin verilerine ulaşabiliyoruz. Bizim elimizde sadece bir
şekilde şikayette bulunan, ihbarda bulunan ya da yardım talebi girişiminde
bulunan kişilerin verileri var. Beyanda bulunan sadece ülkemizde %11. %89’su
herhangi bir resmi kuruluşa başvurmamış” dedi.
“SUÇLULUK, UTANÇ DUYGULARI YAŞAYABİLİYOR”
Psikolog Demet Taşören
kadına yönelik şiddetin kadın üzerindeki etkilerini aktararak psikolojik,
sosyal işlevsellik ve fiziksel açıdan durumunu değerlendirdi. Taşören; “Kadına
yönelik şiddetin, kadının sağlığı açısından birçok olumsuz etkisi vardır. Bu fiziksel, psikolojik, cinsel sağlığı ya da sosyal
sağlığı açısından olumsuz sonuçlar meydana getirebilmektedir. Fiziksel sağlığı
açısından baktığımızda şiddete maruz kalan kadında vücudunun bölgelerinde yaralanmalar,
çürükler, ezikler meydana gelebiliyor. Kırıklar, çıkıklar, yeti kayıpları oluşabiliyor.
Hatta ölümle bile sonuçlanabiliyor. Psikolojik açıdan baktığımızda kadının
kendine olan güveninde azalma meydana gelebiliyor. Suçluluk, utanç duyguları
yaşayabiliyor. Travma sonrası stres bozukluğu yaşayabiliyor. Öfke nöbetleri,
uyku bozuklukları oluşabiliyor. Kaybı bozuklukları, fobiler, panik ataklar oluşabiliyor.
Sigara kullanımı ya da madde kullanımı başlayabiliyor. İntihar girişimleri
gözlenebiliyor.
“ERKEN DOĞUMLAR OLUŞABİLİYOR”
Cinsel sağlığı açısından
baktığımızda da cinsel yolla bulaşan hastalıklara maruz kalabiliyorlar. İstenmeyen
gebelikler oluşabiliyor. Gebelik döneminde maruz kaldığı şiddet nedeniyle
düşükler yaşanabiliyor. Erken doğumlar oluşabiliyor. Kısırlık meydana gelebiliyor.
“ŞİDDET KADININ TÜM YAŞAMINI OLUMSUZ ETKİLİYOR”
Sosyal işlevselliği
açısından baktığımızda da toplum içerisinde dışlanabiliyorlar. Bazı durumlarda.
Şiddet uygulayan kişinin sosyal bir çevre kurmasını engelleyebiliyor. Arkadaş çevresi
oluşturmasını engelleyebiliyor. Akrabalarıyla görüşmesine izin vermeyebiliyor. Bu
da sosyal destek açısından eksik kalmasını engelleyebiliyor. Onun dışında kadın,
şiddete maruz kalan kişi ya da kendi güvenliğini sağlamak için tüm enerjisini
harcamak durumunda kaldığı için kendisine yada çocuklarına yeterli bakım
sağlayabiliyor. İş kayıpları yaşanabiliyor. İşini tamamen kaybedebiliyor. İşe
devamlılığında problemler yaşayabiliyor. Ekonomik sorunlar yaşayabiliyor. Sağlık
problemleri oluşabiliyor. Yani aslında bakarsanız kadının tüm yaşamını, tüm hayatını
olumsuz anlamda etkiliyor” ifadelerini kullandı.
AİLE İÇİ ŞİDDETE MARUZ KALAN ÇOCUKLARA DİKKAT EDİLMELİ
Kadına yönelik veya aile
içi şiddetin çocuklar üzerindeki etkisini ifade eden Psikoloğ Demet Taşören; “Aile
içi şiddete maruz kalan, bu şiddetin içerisinde bulunan çocuklar da elbette ki
bundan kaçınılmaz bir şekilde etkileniyorlar, olumsuz bir şekilde. Çünkü
çocuklar da ailenin birer parçası, birer ferdi. Çocuklar bu şiddete doğrudan
maruz da kalabiliyorlar. Örneğin onlar da direkt şiddet mağduru olabiliyorlar,
uygulanabiliyor. Ya da şiddete tanık olabiliyorlar, görebiliyorlar,
duyabiliyorlar ya da evin içerisinde, ailenin içerisinde olan şiddeti
hissedebiliyorlar. Her iki durumda da olumsuz bir şekilde etkilenebiliyorlar.
Eğer şiddet durdurulamazsa, devam ederse, sürekli tekrarlanan bir hale gelirse
çocuğun bundan etkilenme olasılığı, etkilendiği durumun kalıcı hale gelmesi de
kaçınılmaz oluyor.
ÇOCUKLARDA ŞİDDETİN OLUMSUZ ETKİLERİ
Peki, ne şekilde etkilenir
diye baktığımızda; öncelikle çocuğun anne ve babasıyla olan ilişkisinde
bozulmalar yaşanabiliyor. Zihnindeki anne-baba figüründe çarpıtılmış
düşünceleri, inançları meydana gelebiliyor. Davranış problemleri
gözlenebiliyor. Çocuğun kendisine olan güveni azabiliyor. İletişim problemleri,
uyum sorunları yaşanabiliyor. Anti sosyal davranışlar gözlenebiliyor. Mesela
okula gidiyor kurallara uymuyor. Tabi yetişkinlik dönemine de bunlar
yansıyabiliyor. Onun dışında hayvanlara zarar verebiliyor, insanlara zarar
verebiliyor, saldırgan davranışlar gözlenebiliyor. Akademik başarısında
düşmeler oluşabiliyor. Uyku bozuklukları, yeme bozuklukları yine çocuklarda
gözükebiliyor. Bu durum çocuğun gelişim dönemine göre de farklılıklar
gösterebiliyor ama temel düzeyde gözüken sorunlar bunlar oluyor. Aynı zamanda
bunun yanında şiddet sürekli olarak bir döngü halinde devam ettiği sürece çocuk
bundan şunu da öğrenebiliyor; “şiddet ailenin bir parçasıdır, şiddet uygulamak
normal bir şeydir, erkekler kadınlara şiddet uygulayabilirler ya da şiddet
sorunları çözmek için uygun bir yöntemdir, ben bu yöntemi başka alanlarda da
kullanabilirim. İnsanlar üzerinde güç ve kontrol sağlamak için, istediğimi
yaptırmak için uygulayabileceğim iyi bir yöntemdir” gibi yanlış inanç, düşünce,
tutumlara da sahip olabiliyorlar. Bu durumda özellikle kız çocukları için
yetişkinlik dönemlerinde, ilerleyen yakın ilişkilerinde potansiyel şiddet
mağduru olma olasılığını artırıyor. Erkek çocukları için de potansiyel şiddet
uygulayan durumunu artırmış oluyor. Bu da doğal olarak şiddetin normalleşmesine
sebebiyet veriyor aslında bir yerde ve nesilden nesile aktarılmasına katkı
sağlıyor. Bu nedenle çocuklar açısından, çocukların ruh sağlığı açısından ve
toplumumuzun sağlığı açısından da önemli bir etken ve sorundur” şeklinde
konuştu.
“ŞİDDET AİLEDEKİ HERKESİ ETKİLİYOR”
Şiddetin travmatik yanının önemli ölçüde tüm yaşamı
etkilediğine dikkat çeken Demet Taşören; “Şiddet ailedeki herkesi etkiliyor.
Yani şiddet mağduru da bundan etkileniyor, şiddet uygulayan da etkileniyor.
Ailede şiddete tanık olmuş çocuklar ya da farklı aile bireyleri varsa onlar da
etkileniyorlar. Hepsinin etkilenme düzeyi ya da etkilenme şekli farklı
olabiliyor. Çünkü aile bir sistem ve bu sisteme bütün bireyler bir şekilde katkı
sağlıyorlar ve bu sistemin sürmesi için bir şekilde, öyle ya da böyle hepsinin
bir payı oluyor. Bu nedenle en çok kim etkilenir, kim etkilenmez diye direkt
bir şey söyleyemem. Çünkü bu olaya göre değişebilir, yaşanan duruma göre
değişebilir ama şiddet mağduru kadının bahsettiğimiz gibi tüm yaşamı da
etkilenmiş oluyor. Bunun yanında çocuğun etkilenmesi, çocuğun bundan zarar
görmesi de ilerleyen yaşlar için, yetişkinlik dönemi için, daha sonraki
ilişkileri için de bir zemin oluşturduğunda dolayı çocuk içinde zararlı yönleri
var” diye konuştu.