Bolu Haber, Gazete ve Firma Rehberi

Bolu ile ilgili internette aradığınız tüm soruların cevabını bulabileceğiniz internet sitesi.

Mehmet ÖZBEY

23644 görüntüleme

Mehmet ÖZBEY (Emekli Öğretmen-Beşkavaklar Mahallesi Muhtarı)

 

Doğum: 10 Mayıs 1955 Bolu / Mudurnu

Okul: Mudurnu Cumhuriyet İlkokulu, Mudurnu Ortaokulu, Bolu Erkek Öğretmen Okulu mezunu…

Meslek: Emekli Öğretmen - Muhtar

Bulunduğu görevler: Mahalle Muhtarları Derneği Üyesi, bir dönem Demokratik Sol Parti İl Başkanlığı yaptı…

 

O MAHALLESİNİ, MAHALLELİSİ O’NU SEVİYOR

 

Afacan bir çocukluk dönemi geçirdi…

Çocuk yaşta babasını kaybedince hem okudu, hem çalıştı…

Öğretmen olduktan sonra bile çalışmayı hep sevdi, hayatı çalışmakla geçti…

Camcılıkla öğretmenliği aynı anda yaptı mesela…

Başarılı bir öğretmenlik dönemi geçirdi…

Farklı meslek guruplarında birçok öğrenci yetiştirdi bu ülkeye ve hep gururlandı…

Yani mesleğini severek yapan öğretmenlerden oldu…

Emekli olduktan sonra iki yıl Demokratik Sol Parti’nin Bolu İl Başkanlığı görevini yürüttü…

Sonra da muhtar olmaya karar verdi ve seçildi. Mahalleli tarafından çok sevilen, mahallesine birçok hizmeti kazandıran muhtar oldu…

İnsanlara yardım etmeyi çok seven, bundan da büyük keyif alan, çok kitap okuyan ve hedefi bir gün mutlaka kitap yazmak olan Bolu’nun başarılı Muhtarlarından, Emekli Öğretmen, Beşkavaklar Mahallesi Muhtarı Mehmet Özbey’in hayat hikayesi…

 

Bolu’nun tanınmış ve sevilen isimlerinden Emekli Öğretmen, Beşkavaklar Mahallesi Muhtarı Mehmet Özbey, soluksuz okuyacağınız hayat hikayesini şu şekilde özetledi; 

ÖĞRETMEN OLACAĞI KÜÇÜKKE BELLİYDİ

10 Mayıs 1955 Mudurnu doğumluyum. İlkokul, Mudurnu’da Cumhuriyet İlkokulunda okudum, Ortaokulu Mudurnu Ortaokulunda bitirdim. Öğretmen okulu olarak Bolu Erkek Öğretmen Okulu Gündüz bölümünden mezunum. Dört yıllık eğitimden sonra öğretmen oldum. 1974 yılında 150 kişinin içinde ilk mezun olan kişiler arasındaydım. Öğrencilik hayatım, çok başarılı geçti. Tek sıkıntı çektiğim konu ortaokulda fazla kompozisyon derslerine ağırlık verilmiyordu. Öğretmen okuluna geldiğimde okuma konusunda fazla alışkanlığım olmadığından kompozisyon dersinden zor geçtim. Eylül’e kaldım, geçemdim. 7 Ekim’de imkan tanında öyle geçtim. Ondan sonra Lamia Dal isminde bir öğretmenim vardı. Beni teşvik etti, edebiyatın gayet güzel, sen bunu aşabilmek için kitap okumalısın dedi. Elime geçen bütün parayı kitaplara verdim, gece gündüz kitap okudum. Öyle bir gelişme içine girdim ki, son sınıfta iken gazete çıkarabilen, olayları dile getirebilen bir yapı içine girdim. Hala o okuma alışkanlığım devam eder. Benim öğrencilerime vermiş olduğum konu da budur. Benim beşinci sınıftaki öğrencilerim müsamerelerde kendi yazdıkları piyesi oynayarak başarı kazandılar. Ben bir devreyi birden beşe kadar okutmuştum. Dumlupınar Okulundaki beşinci sınıf öğrencilerim çok başarıya ulaştılar. Hakim, savcı, eczacı oldular. Hatta birisi üniversite seçme sınavında 216. Sıraya girdi. Öğretmenliği çok severek yaparım, ben öğretmenlik yaparım, yöneticilik yaparım, öğrenciler kendi kendilerine araştırır bulurlar. En büyük başarı kaynağım da küme çalışmaları yaparak ben onları araştırmaya sevk ederdim. Kitap kullanmazdım, hep araştırma yaparlar, rapor hazırlarlar, raporu sınıfa sunarlar, bu şekilde eğitim süreci geliştirdim. Bir Türkçe dersinde üç tane ders yapardık. Beden eğitimi, müzik resim gibi. Çocuklar teneffüse çıkmak istemezlerdi. Ben öğretmenliği böyle severek yaptım. Çok sevdiğim bir meslektir, şimdi bile bir devre yapabilirim. İnsanları, çocukları çok severim. 

ÇOCUKLUK ANILARI

Çocukluk hayatımda çok afacandım. Boş zamanlarında özellikle Eylül ayları içinde alıç denilen, kırmızı beyaz alıçlar vardır, toplardım dizerdim. Teneffüs aralarında arkadaşlarıma satardım. Ticari alışkanlığım ta ilkokul ikinci üçüncü sınıftan itibaren başlamıştı. Ondan sonra dördüncü sınıfa geldiğimde, babam aniden bir trafik kazasında vefat ettikten sonra büyük bir yıkım içerisine girdim. Dayım bize sahip çıktı ama o yıkımı ortaokul süresince derslerime yansıtmadım ama beni o kadar yalnızlığa, çaresizliğe itti. Babam ölüp de ben bu sürece girmeseydim bende okuma diye bir şey olmazdı. Ben çok haşarı, yaramaz, çevrede haksızlıklara karşı gelen biriydim. Orman işletme lojmanlarında kalıyorduk, babam gece bekçisiydi. Orada kalırken, Orhan Bey diye bir işletme müdürünün oğlu Erdal vardı. O zamanlar bisikletler çok pahalıydı. Babamın aylığı 250 – 300 lira iken bisikletler 600 liraydı. Ona da babası bisiklet almıştı. Erdal bir de ben bineyim dedim şu bisiklete. Beni bindirmedi bisiklete. Bindirmeyince, babam bir gün bana top almış, topu aldı verdi bana ondan sonra arkadaşlarımla beraber oyun kurduk. Erdal da katılmak istedi, git dedim, oyuna katmıyorum seni baban top alsın sana dedim. Ağlayarak gitti, babama söyledi, beni şikâyet etti. Sonra oyuna aldık bunu. Sabah gittim yakaladım bunu, sen beni nasıl şikâyet edersin dedim. Gözümü budaktan sakınmayan bir çocuktum. Ama babam öldükten sonra çöktüm. O arada öğretmenim vardı. Dedi ki, Mehmet sen okuyacak mısın? O kadar kahrıma gitti ki, öksüz kalmışım, sen okuyacak mısın? Diye soruyorlar. O zaman afalladım ben. Demek ki benim okuyacak bir durumum yok gibi bir duygu içine girdim. Ondan sonra dayım bize sahip çıktı, bizi okuttu. O anı hiç unutmam. Babam öldükten sonra orman işletmesinde yaz tatillerinde beni çalıştırırlardı. Oradaki ormancılara bir şeyler taşırdım, su verirdim. Ama ortaokula girdikten sonra mesai yapılırdı, tomruk kesiminde. Tomrukların başlarına siyah boya ile ölçüleri yazılırdı. Hiç unutmam sabah dörtte kalkar, gece karanlıkta çıkardım. Sefer tasım vardı, birinde domates, birinde soğan ekmek… Yiyeceklerimi alır, saat 4’te kalkar, 9’da yaylaya varırdım. Yaylada mesai işleri var orada çalışır yürüyerek gelirdim. Bu çalışmalar beni derslerime çalışmaya da itti. Cumhuriyet Bayramı’nda yada 23 Nisan’da şiir okuma yarışması yapılırdı hep ben birinci olurdum ama fakir aile çocuğu olduğum için bana okutmazlardı. Müdür çocuğu, hakim çocuğu bilmem ne, onları çıkarırlardı, bana okutmazlardı. Öğretmen okulundan mezun olduktan sonra ben hep bu garip çocuklara sahip çıkmışımdır. Yaşantım hala bu şekilde devam etmektedir.

VE ÖĞRETMENLİK HAYATI

Sonrasında öğretmenlik yaşantım başladı. Öğretmen oldum, bizim zamanımızda mektuplu öğretim diye bir sistem vardı. Öğretmen olduktan sonra üniversite imtihanlarına girdim kazandım. Muğla Mimarlık fakültesini kazandım. Annem, oğlum ben seni okutacağım dedi. Ben de okumayayım, kardeşimi okutayım dedim. Mektuplu öğretim var oradan okur hem de öğretmenlik yaparım dedim. Hem de kardeşimi okuturum dedim. Öylelikle öğretmenliğe başladım.  Matematiği çok sevdiğim için mektuplu öğretimin matematik bölümüne yazıldım. Kitaplar geliyor, ben çalışıyorum. O zamanlar elektrik de yoktu çalıştığım köyde. Birinci sınıftan ikinci sınıfa geçtim. Dersler ağırlaştı, devam etme zorunluğu da vardı. Devam etsem matematik öğretmeni olacaktım. Şimdi de öğretmenim dedim yarım bıraktım tekrar öğretmenliğe devam ederek, yaşantımın 26 yılında öğretmenlik yaptım. Öğretmenlik yaparken, de annemin adına Mudurnu’da dükkan açtım. Arkadaşım yağlı boya, duvar kağıdı yapıyorlardı. Ben dedim duvar kağıdı yağlı boya işlerine başladım. Oradan da epey para kazandım. Bir gün iki katlı dört dairelik evin yağlı boyasını, duvar kağıdını her şeyini bana verdiler. Altı ay uğraştım olmadı, bitiremedim. Bir gün camcılar geldi, camı taktılar, parayı koydular ceplerine gittiler. Ben bu işi yapmayacağım camcılık yapacağım dedim. Mudurnu’da bir camcı vardı. İçkici bir tipti. Bir gün cam takarken müşteriye camı tut demiş, sonra kafa çekmeye gitmiş adam bir saat orada kalmış, böyle bir camcımız vardı. Millet bundan nefret etmiş vaziyetteydi. O olayı da gördüm, memleketin camcıya ihtiyacı var dedim camcı dükkanı açtım. Ama cam kesmeyi bilmiyorum, bir şey yapmayı bilmiyorum. Annem karşı çıktı, dayım karşı çıktı, hanım karşı çıktı, kayınpeder karşı çıktı. Ben yapacağım dedim. Ne kaybederim. Bir anadol taksim vardı. 550 liraya sattım onu. Koydum cebime, o arada annemin adına bütün işlemleri yaptırdım, dükkanı da tuttum. Toptancıdan cam almaya gittim. Camcıyı da tanıyorum öğretmen okulunda okurken komşumuzdu. Cam almaya geldim dedim, yüzüme bile bakmadı. Dedi, camcılık öyle kolay iş değil, memur adamdan esnaf olmaz dedi. Ben senle uğraşamam dedi. İster uğraş ister uğraşma sadece sen misin camcı? Para burada, gider İstanbul’dan almayı da bilirim dedim. Sonra çıkarken dedi, sana baya iş var, araba bul, dedi. Sonra camları Mudurnu’ya götürdük. Mudurnu’ya gittik, Cuma akşamı camları yıktık bitirdik. Eve gittim, ama o zaman kadar cam nasıl kesilir, hiç düşünmedim. Eski bir cam parçası buldum ama kesemedim. Kesemeyince bir korku geldi. Bu camları aldık, getirdik, bunu nasıl keseceğiz. Dedim kesenler anasının karnında mı öğrendi. Sabah oldu, evden dükkana gitmek istemiyorum. Biri kapıya geldi. Buyurun dedim, camcı dükkanı açmışsınız cam lazım dedi. Adamı gönderdim ama zar zor gittim dükkana. Girdim içeri, masa hazır, bir camı yatırdım yere metreyi aldım, işaretledim, daha kesmeden kapıdan biri girdi, ben camcıyım dedi çalışabilir miyim burada? Dedim seni Allah gönderdi, hemen gel dedim. Hemen kesti camları verdi. O işten sonra 16 yıl camcılık yaptım. Hem öğretmenlik hem de camcılık yaptım. O gün aldığım camların hepsini sattım. Mudurnu Tavukçuluğa sattım, çok büyük desteklerini gördüm. Bolu’da ilk ısıcamı yapan bendim. Öyle boyutlara geldim ki, deprem olmasaydı, beni kimse tutamazdı. Cam fabrikasının altı aylık pazarlama işini halletmiştim. Bolu falan az geliyordu bana o şekildeydik ama bir deprem geldi, ne cam kaldı ne çerçeve hepsi gitti. Sonra buraya yerleşmek zorunda kaldım. Sonra Bolu beni bırakmadı. Büyük bir ekonomik girdap içine girmiştim zaten. Annemin, benim, hanımın aylığını borçlara endekslemiştik. Dört senede ancak temizleyebildik. Bunun için ben sigara paramı, ekmek paramı kazanabilmek için sigarayı da bıraktım gerçi, sözleşmeli öğretmenlik yaptım. Değirmenbeli Köyünde iki yıl öğretmenlik yaptım. Sonra bana sahip çıktılar, geldim burada Abant Sürücü Kursunda direksiyon öğretmenliği yaptım. 2003 – 2005 arası direksiyon öğretmenliği yaptım. Sonra iki yıl bırakmadılar beni il başkanlığına getirdiler, fırtınalar estirdim o dönem. Vali Ali Serindağ zamanında, belediye başkanımız Alaaddin Bey’di. Her gün kapışırdık, gazeteciler haber bulamadığında bana gelirdi. Her gün basındaydım. 

HAYATI ÇALIŞMAKLA GEÇTİ

Benim hayatım çalışmakla geçtiği için, aynı mahallede oturduğumuz halde, aynı okullarda okuduğumuz halde, eşimle birbirimizi tanımıyorduk. Bir gün, Doktor Muzaffer Bey’ler vardı. Çok severlerdi, onlar demişler, Mualla’yı, Mehmet’e yapalım. O ara tayin için Ankara’ya gitmiştim, söz almışlar, kayınpeder karşı çıkmış. Ben oğlanı tanımıyorum demiş. O ara tayinim çıktı, tayin yerine gidebilmek için para kazanmam lazım kahvecilik yapıyorum. O ara onların demirci dükkanları vardı, ben ateş gibi çalışırken, görmüş beni tamam demiş verdim kızı. Bu oğlan kızımı aç bırakmaz ekmeğini taştan çıkartır demiş. Kayınpeder tanımak isterim demiş beni. Ondan sonra bacanakla beraber gittik kayınpederin dükkana. Ben sizin damadınız olacağım, öğretmenim dedim. Sonra evlendik, eşim, kendisi seçim müdürüydü, oradan emekli oldu. İki tane kızım var. 21 – 22 yaşında torunum var. üç torunum var. Kızımın biri resim öğretmeni Düzce’de çalışıyor, eşi makine mühendisi. Buradaki kızım da babasının zenginlik havalarına girdiği zamana denk geldi. Okuma ihtiyacı duymadı. Liseyi dahi bitirmedi, evlendi, şimdi eşi ile birlikte emlakçılık yapıyor.

SİYASİ HAYATI

Siyasi hayatım, sosyal bir yapı içinde geliştiğim için öğretmenlik yıllarımda genelde sivil toplum kuruluşlarında öğretmen derneklerinin başında bulunurdum. Hatta bir gün, köylerden şehre gelirken, öğretmenler sıraya girerlerdi. Ben Mudurnu’nun Kilözü köyü vardı orada birinci sıradaydım. Sırada olmayan bir öğretmeni tayin yaptılar, beni de başka yere tayin ettiler. O ara sivil toplum kuruluşlarını da harekete geçirerek hemen işi düzelttik. Böyle etkin bir şekilde hak arayan bir yapı içinde yaşantım devam etti. Emekli olduktan sonra Demokratik Sol Partide iki yıl il başkanlığı yaptım. Ondan sonra, muhtarlık nasip oldu. Bolu Gündem Gazetesinde iki yıl köşe yazarlığı da yaptım. Okurlarım takdir ederlerdi. Bir gün gazeteye gittiğimde yazı işleri müdürü hanım, sizin yazılarınızı okurken, kendimi buluyorum derdi. İki dönemden beri de muhtarlık yapıyorum, önümüzdeki seçimde yine aday olacağım. 

MAHALLEYE BİRÇOK HİZMET GETİRDİ

2007 seçimleri sırasında partiye gittim, milletvekili adaylarının isimleri var gazetede Mehmet Özbey adı da var. Sonra Erhan Bey’e telefon ettim, bu nereden çıktı dedim. Ziyarete gittim, dedim arkadaş sen nasıl yazarsın bunu, o zamanlar emekli aylığı 850 TL. Ben milletvekili adayı falan olamam dedim. O da ister yap ister yapma, bizim gözümüzde sen milletvekili adayısın, toplumun sorunlarını dile getiren, rüzgar estiren sensin, sen milletvekili olmayacaksın da kim olacak? Dedi. Adım milletvekilliğinde geçtiği için ben görevden alındım. Çekemeyenler tarafından görevden aldırıldım. Sonrasında vatandaş sahip çıktı bana 2009 seçimlerinde muhtarlık seçimlerine son bir hafta içinde girdim. Evrakları hazırladım ve muhtar oldum. O zamanlar çok popüler olmuştum. Bir haftada muhtarlığı aldı dediler. Mahalleye çok büyük hizmetler kazandırdım. İlk zamanlar buralarda parke yoktu, asfalt yoktu. İlk karşılaştığım olay da pazaryerini kaldırdılar. Avukat Reşat Bulut, mahkemeye vermiş. Bölge idare mahkemesi de kaldırılması istemiş. Belediye de mahkeme kararına uyarak pazaryerini kaldırdı. O ara işe ben dahil oldum, ora olmazsa buraya yaparım dedim. Sonra pazaryerini belediye ile iyi ilişkiler sonucunda pazaryerini buraya aldırdım. Bir gün bir baktım iki tır parke geldi. Mehmet Özbostancı’nın evinin önüne geldi. Dedim Mehmet Bey ne oluyor? Seni buradasın burası parke olacak da diğer yerler olmayacaksa seni buraya koymam dedim. Olur mu öyle şey dedi, ya her yer parke olacak yada bu arabalar geri gidecek. Sonra ilk parke çalışması bizim mahallede başladı. Bir gün park bahçeler gelmiş, ağaç dikiyor, karşısında park rezillik içinde görmüyor musun? Bu nasıl iş, orayı da yaptırırız dedi. Açtı telefon, derken, orayı da yaptırdık. Bu sivri dil ve sertliğimle büyük hizmetler kazandırdım. Burada sağlık ocağı yaptırmak için dört sene uğraştım. Önce belediye encümeninden yer çıkarmak için iki sene uğraştım. Sonra bütün işlemler yapıldı belediye başkanı ver burayı dedi, vermem dedim. Ne yaptım yaptım, belediye başkanını ikna ettim. Sağlık ocağını da yaptırdım. Okulumuz yetersizdi, sadece bir binayı okul olarak aldık. Öğrenciler iyi eğitim alamıyorlar, teneffüste birbirini çiğneyecek vaziyetteler. 28 derslikli okul yapılıyor şimdi. Oranın da ihalesi tamamlandı. Orası da önümüzdeki Haziran’da bitecek. SEDAŞ’ın alt tarafında, bir yer meydana geldi. Orayı da kısmet olursa park yapmak için elimden gelen bütün gayreti göstereceğim. Sosyal etkinliklerimiz böyle devam ediyor.

İNSANLARA YARDIM ETMEYİ ÇOK SEVİYOR

Ben insanları çok seviyorum, yardım etmeyi çok seviyorum, bu yüzden beni çok aldatıyorlar, o yüzden cebimde çok para durdurmam. Elektrik parası ödeyemedim diyor, bilmem ne diyor, ona da zaafım var. O yüzden hanım elimden her şeyi aldı. Yapamıyorum çünkü ihtiyacı olan bir kişiye varken yok diyemiyorum. Çok yardımsever, sosyal bir içerik içindeyim. Mahallemde geçen 81 yaşında bir kadın geldi. İki tane oğlu var ama geleni gideni yok. Sosyal hizmetlere başvurduk, maaşını bağlatamadık. Yok efendim iki çocuğu varmış, o yüzden bağlanmazmış. Ben sonra vali beye çıktım, dedim maaş bağlanması lazım. Araştırın dedi, olur mu öyle şey. Araştırdılar yine maaş bağlanmadı. Sinirlendim, bizim hattımız var, direkt İçişleri Bakanlığına bağlı. O hattan bildirdim, araştırma yaptılar, son aşamayı bilemiyorum. Bu maaşı bağlatacağım, gerekirse Cumhurbaşkanına çıkacağım yine bağlatacağım. Böyle bir şey olamaz. Benim hobim bunlarla ilgilenmek. Geçen bir öğrenci geldi, dedi ki Isparta’yı kazanmış. Emekli bir ailenin çocuğu. Fakat, iki çocuk daha üniversitede okuduğu için bir ara verelim donduralım diye geldi buraya. Benden yazı alırlar, dondurmak için bu yazıyı almaya gelmiş. Niye dondurmak istiyorsun dedim. Böyle böyle. Dedim olur mu öyle şey? Para yok diye okumamazlık olur mu? Bu milletvekilleri neyin vekili. Ali Ercoşkun’u aradık ulaşamadık, Fehmi Küpçü’yü aradım sağ olsun ilgilendi, Isparta’da yer buldu. Ayarlandı, geçen geldi, amcacım diye. Böyle şeyleri yapmak çok hoşuma gider. Kitap okumayı severim. Genelde kitap okurum, şimdi kafamda tasarladığım bir kitap var, kendi yaşantımdan örnekler vererek gençlere faydalı olabilmek isterim. Ama daha o aşamaya gelmedik.

ÇOK DUYGUSAL

Hiçbir korkum, endişem yok. O kadar ekonomik sıkıntı içine girdim. Bir söz vardır, tecrübe hayatta yenilen kazıkların toplamıdır derler. Benim için umulmadık bir yıkıcı olay olursa rahat hareket ederim. Bir gün arkadaşımın biri geldi, o kadar endişe içinde ki, borçlarını ödeyememiş, hanımı hasta falan derken. Niye bu kadar düşünüp kendini hırpalıyorsun, biraz da alacaklılar düşünsün hep sen mi düşüneceksin. Onun da hoşuna gitti. Ben hayatta hep pozitif düşünürüm. Ama ufacık bir şey beni ağlatır. Geçen Ayla filmini izledim hüngür hüngür ağlattı. Öyle de bir duygusal yapım var.