Bolu Haber, Gazete ve Firma Rehberi

Bolu ile ilgili internette aradığınız tüm soruların cevabını bulabileceğiniz internet sitesi.

Hasan UZUNOĞLU

21822 görüntüleme

Hasan UZUNOĞLU (Dörtdivan Belediye Başkanı – Mali Müşavir)

Doğum: 06 Nisan 1968 Bolu / Dörtdivan / Adaköy

Okul: Dörtdivan Adaköy İlkokulu, Dörtdivan Merkez Ortaokulu, Gerede Ticaret Meslek Lisesi, İşletme Fakültesi mezunu…

Meslek: Serbest  Muhasebeci Mali Müşavir

Bulunduğu görevler: 2004-2014 yılları arası İl Genel Meclis Üyeliği, Halen Dörtdivan Belediye Başkanı…

 

DOĞUP BÜYÜDÜĞÜ İLÇEYE BAŞKAN OLMAK…

 

Tüccar bir babanın oğlu olarak Dörtdivan’ın Adaköy Köyünde dünyaya geldi…

Her imkana sahip, özgüveni yüksek bir çocuk olarak yetiştirildi…

Genç yaşta evlendi, dört de çocuk sahibi oldu…

Muhasebeci olmayı çok istedi. Halen daha mesleğini severek yapıyor ve başarılı olduğuna da inanıyor…

1989 yılında Milli Gençlik Vakfı ile birlikte siyasete girdi…

2004-2014 yılları arasında iki dönem tam 10 yıl boyunca İl Genel Meclis Üyesi olarak hizmet etti doğup büyüdüğü topraklara…

Sonra Belediye Başkanı olarak seçildi ve hizmetlerini artırarak sürdürdü…

Doğup, büyüdüğü, ekmeğini yediği, havasını soluduğu ilçesini daha yaşanılabilir hale getirmek için gece gündüz var gücüyle çalışan bir Dörtdivan, bir Bolu sevdalısı, Dörtdivan Belediye Başkanı Hasan Uzunoğlu’nun hayat hikayesi…

1968 yılında Dörtdivan’ın Adaköy Köyünde tüccar bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi Hasan Uzunoğlu. Güzel ve mutlu bir çocukluk hayatının ardından eğitimlerini tamamlayıp muhasebeci olarak iş hayatına başladı. Başarılı iş hayatını siyasi hayatıyla birlikte de yürüttü. Uzunca bir süre İl Genel Meclis üyesi olarak Dörtdivan’a hizmet ederken yılında Belediye Başkanı olarak seçildi. Şimdi başkan olarak ilçesini daha yaşanılabilir hale getirmeye çalışan Hasan Uzunoğlu hayat hikayesini ve Dörtdivan’a yapılanları şöyle özetledi;

ÇOCUKLUK VE AİLE HAYATI

Benim beş kardeşim var. Dört kız bir tane erkek kardeşim var idi. Biz dört kızdan sonra dünyaya ikiz olarak dünyaya gelmişiz, ancak 7 yaşında trafik kazasında ikizim vefat etti Allah rahmet eylesin 1973 yılında vefat etti. Annemin ismi Fatma, babamın ismi Süleyman. Kız kardeşlerimden, hepsi ablam büyüğüm, bir tanesi de 28 yaşında göğüs kanserinden vefat etti. Diğer üç ablam sağ, onlar da torun sahibi oldular. Dörtdivan Adaköy’de doğdum, büyüdüm. Babam tüccarlık yapıyordu, canlı hayvan alış verişi yapan bir sektörde çalışıyordu. Bunun yanında tarım ve hayvancılık, özellikle bizim tarlalar verimli olduğu için ailenin ana geçim kaynağı patatesçilikti. Biz doğal olarak dört kızdan sonra ikiz olduğumuz için ikizimiz de küçük yaşta trafik kazasında vefat edince, evin tek oğlu olarak el bebek gül bebek büyütülen bir çocuk oldum. Ailenin ekonomik durumu da iyiydi. Şımarık demeyelim de her imkanı yerinde olan bir çocuk olarak büyüdüm. Hiç yokluk görmedik, Allah’a şükürler olsun babamızın sayesinde. Bizler de evin kıymetlisi, olarak yetiştim. 16 yaşında genç sayılabilecek bir yaşta halamın kızı ile evlendirdiler. Benim de dört tane çocuğum var ikisi evli. Süleyman’ın büyüğü kız var, Bolu’da şu an evli. Ondan iki tane kız torunum var. Oğlum evli ondan iki tane oğlan torunum var. Genç yaşta evlenmenin faydaları bunlar aslında. İki kızım daha var ikisi de abisinin yanında muhasebe ve sigorta mesleğinde işyerinde çalışıyorlar, okullarını bitirdiler. Biz de sülalece mali müşavirliğe devam ediyoruz. İnşallah hayırlısı olur.

Köyde güzel bir çocukluk geçirdik. Rahmetli dedem beni eşeğe bindirir yaylaya götürürdü. Herkes üzerimize titrerdi. Örneğin ben ortaokula, liseye giderken babam bana araba almıştı. Araba ile gittim geldim. O zaman muratla okula gider gelirdim. Özgüveni iyi olan bir çocuk olarak yetiştim. Özgüven, cesaret ve öngörü oldu. O yetişme tarzının faydasını gördüm. 51 yaşında insan daha iyi idrak ediyor, o özgüven çok önemliymiş. Pısırık yetişen, itilip kakılarak yetişen, ailede baskı kurularak yetişen çocuklara bakıyorum benim yaşıtımda hala öyle devam ediyor. Hala o aile baskısının etkisini taşıyor. Eskiden gerçekten yokluk vardı. Çok ciddi yokluk vardı. Benim çocukluğumda elektrik yeni gelmişti. Araba yok, traktör yok, her şey öküz ve sabanla yapılıyordu. Yokluk olunca eğitim olmuyor, kız çocukları genelde okutulmuyor. Zaten ailenin ekonomisi yerinde değil ki, gurbete göndersin okutsun. Zor bir olay. O çocuklar da baskı altında toplumdan uzak yetişti. O dönemde bizim bir artımız oldu, bu özgüvenle de hayatı idame ettiriyoruz. 

MUHASEBECİLİK VE MALİ MÜŞAVİRLİK

Ben meslek seçimimi kendim yaptım. Babamın tüccar olması nedeniyle, bir aile şirketi edineyim dedim. O zaman resmiyet yok üç dört kişi bir araya geliyor ticaret yapıyor. Dört ortaklı bir büyük alım satım işleri vardı. Koyun kuzu toplayıp, İstanbul’a götürüp, mezbahanede kestiriyorlardı. İyi para kazanan bir sektördü. Ben liseyi bitirdikten sonra dediler ki hesap kitapları sen yap. Ben bunu kabul etmedim. Madem okudum ben muhasebecilik yapacağım dedim. Allah rahmet eylesin, sen bilirsin dedi. Muhasebeci olmak istiyorsan ol dedi. O zaman belgeye gerek yok, okulu bitiriyorsun, muhasebeciyim deyip vergi dairesine bir kayıt açıyorsun, muhasebeci oluyorsun. Belgeler çok sonra çıktı. Şu an muhasebecilik olmak ölüm. Biz o şekilde kendi mesleğimizi seçtik. 32 yıllık mali müşavirim. Şu an Dörtdivan’da işlerim devam ediyor. Bolu’da oğlum devam ediyor. Allah bereket versin. Herkes mesleğini sevemez ama ben mesleğimi çok sevdim. Deseler ki, bir daha dünyaya gelsen ne olursun, ben yine mali müşavir olmak isterim. Ben mesleğimi seviyorum. Mesleğin en büyük avantajı sermayesi olmayan bir iş. Sermaye kullanmadan alın teri, el emeği ile yaptığın işin bedelini alıyorsun. Ticaret farklıdır. Kar ederek satman lazım. Küçük yerlerde veresiye verdiğin zaman sermayenin tamamı gidiyor. Muhasebede adam vermezse, 100 lira alıyorsan onu alamazsın o gider. Güzel bir meslek. Ben de başardım. Ben mesleğimde gerçekten başarılı olduğuma inanıyorum. Bu memleketin ilk muhasebecisiyim. Dörtdivan’ın ilk muhasebecisiyim. Bu işyerini de kapatmayacağım. Buranın benim için manevi değeri çok yüksek ne gördüysem ben burada gördüm. Ekonomi olarak neyin var dersen çok büyük bir şeyim yok o ayrı. Ama önemli olan çok bir şeyinin olması değil, önemli olan huzurlu olman, yaptığın işi sevmen, çoluk çocuğunu mağdur etmeden, aç bırakmadan aile reisi olarak onlara rahat bir hayatı sunman bence en büyük zenginlik. Yoksa benim trilyonlarım olsa ne olur, ben huzurlu değilsem, çoluk çocuğum huzurlu değilse, para bir mana ifade etmez ki. Mevcutla en iyisini, belki bir baba olarak en iyisini yapma şansın da olmaz ama topluma hayırlı bir birey yetiştirebiliyorsan ne mutlu. Ben hayatımdan memnunum mutluyum, çocuklarım yetişmiş, Allah’a sonsuz şükürler olsun, hepsi de topluma hayırlı birey. İnsanlara hayırlı işler veren bir iş yapıyorlar. Torunlarım okula gidiyor. Borcum yok derdim yok. Allah bana makam da nasip etmiş. Daha ne isteyebilirim. Bol bol şükrederim, Allah’ıma sonsuz şükürler olsun.

SİYASET

Ben belediye başkanı olmadan önce iki dönem il genel meclisi üyeliği yaptım. 2004’te bir seçildim, 2009’da bir seçildim. 10 yıl görev yaptım. Ben asıl hayalimde yapacağım hizmetleri 10 yılda yaptım köylere. Siyasete uzak değiliz. Ben 1989 yılında Milli Gençlik Vakfı ile siyasi hayata girdim. Benim çizgim vardır, ben milli görüşçüyüm. Refah Partisi ilçe başkanlığı yaptım. Onu 28 Şubat’ta kapattılar. Fazilet Partisinin ilçe başkanlığını yaptım, tekrar kurduk onu da kapattılar. Daha sonra AK Partiyi kurduk. AK Partiyi kurduktan sonra bana il genel meclisi üyeliğini layık gördüler, Hasan Bey sen burada görev yap dediler. Bir dönem daha yap dediler, üçüncü döneme de başkan yapalım biraz da ilçeyi yönet dediler. Dedik hay hay. Milli görüşte bir gelenek vardır. Bizde görev istenmez. Bizde görev verilir. Ben milletvekili adayı olacağım, ben belediye başkan adayı olacağım denmez. Biz etik olarak bunu söylemeyiz. Zaten birileri çalışmanı görüp, bu çocuk bu işi yapar der. Bizde böyle bir gelenek var. Milli görüş geleneği. Bizim Dörtdivan’da oyumuz zaten %90, geri kalan partiler %3, %5 alır. Ağırlıklı da böyledir. 2014’te halk beni kendisi istedi. Dediler ki, bu çocuk bu işi kıvırır dediler. Biz 2014’te vaatlerde bulunduk. Bunlardan hayata geçiremediklerimiz var. Fazlasını yaptıklarımız var. Ama yeterli mi? Bence yeterli değil. Ben kendimi belediye başkanlığında 4 yıl bitti, daha yolun başında dahi saymıyorum. Belediye başkanlığı çok farklıymış, bir il genel meclisi değilmiş. Burada her şey senin elinde ama yukarıda projeleri onaylatmak, hayata geçirmek senin elinde değil. Sıkıntı bu. 

DÖRTDİVAN PROJELERİ

Benim doğalgaz projem devam ediyor. TOKİ projem var bir imza sekiz ay sürüyor. Doğalgazda hatlar döşendi, bir kısma verilecek. Ana hatlar döşeniyor. TOKİ projemiz var, yüksekokulun buraya getirilmesi için çalışmamız var, tugayın buraya getirilmesi ile ilgili çalışmalarımız var. Tarıma dayalı sanayi alanımızın çalışmalarını son noktaya getirdik. Bolu ilinde belki de tek tarıma dayalı sanayi alanı burada oluşacak. 160 hektar bir alan. Barajı başlattık baraj bitme aşamasında. Arazi toplulaştırma devam ediyor. Sulama sistemi, 155 bin dönüm arazinin kapalı sulama sistemi yapılıyor buraya. Hayalini kuramadığımız bir patlama yapacak tarım burada. Hayvancılık, kaba yem bitkisine dayalı bir patlama yapacak burada. Biz de dedik ki, buradaki ürünler artık kamyonlara yüklenip gitmesin burada tarıma dayalı bir sanayi alanı oluşturalım. 160 hektar alanda, tesisler kurulsun ki, soğuk hava depoları, paketleme tesisleri, et entegresi, süt entegresine yönelik tesisler oluşsun en azından tarlamızdan çıkan bu bitkileri, patatesi, arpayı, buğdayı, bu tesislerde işlensin. İşlenip paketlendikten sonra Ankara, İstanbul, Türkiye’nin her yanına dağılıyorsa böyle dağılsın, tesislerde insanlar çalışsın. İşsizliğin önüne de böyle geçmiş olalım gibi uzun vadeli projelerin hepsine imza attık. Hepsi de yoluna girdi ama yolun başındayız. Bitiverdi dört yıl bu kadar kısa sürede biteceğini, daha doğrusu projelerin zor olduğunu fark ettik. Boyumuzun çok çok üstünde projelere girmişiz. Yanlış mı? Doğru yapmışız. Kolayı herkes yapar biz zoru başaracağız. 2004’te biz seçildiğimizde, Dörtdivan’ın mali miladını hep 2004 olarak görüyoruz. 2004 öncesi ve sonrası diye ayırdığımızda, 2004 öncesi burada 30 köy iki mahalle vardı. Biz daha sonra referandum yaptırdık, 6 köyü daha mahalle yaptırdık. Şu anda 8 mahalle 24 köy var. Biz o zaman 30 köye hizmet verdik, bu 30 köyün hiçbirinde kanalizasyon yoktu. Asfalt yol yoktu, kilit parkeyi bırak, içme suyu yarıdan çoğunda yoktu. Ana maddeler bunlar. 2014’e geldik ben arkadaşlara teslim ettiğimde, kanalizasyonu olmayan köy yoktu, 152 kilometre Dörtdivan köylerinin altında kanalizasyon borusu var. Bir tane köy kalmadı. Sıcak asfalt olmak üzere asfaltını yapmadığımız bir tane köy kalmadı. İçme suyunu bitirmediğim bir tane köy kalmadı. Bunun yanında köylerin yaylaların elektrikleri, yaylalara HİS göletleri. Ben yaylacılığa çok önem veririm. Yoksa hayvancılığı nasıl geliştireceğiz. Adam orada barakada mı otursun. Elektriği, suyu olsun ki orada ineklerini, kurbanlıklarını baksın, hem kendi ekonomisine, hem ilçe ekonomisine, hem Türkiye ekonomisine katkıda bulunsun. Hayvancılık kuru gürültü ile gelişmez. Altyapı hazırlayacaksın, gölet olacak, suyu olacak, elektrik olacak, orada konaklayacağı evi olacak. Adam Bolu’da doğalgazlı evde otururken, sen o adamı barakada oturtursan, kusura bakma o orada hayvancılık yapmaz. Amcasının teyzesinin oğlu gitmiş Bolu’ya doğalgazlı evde oturuyor. Bizde özenti göçü vardır. Ben buna özenti göçü derim. Bu çok önemli, bu Türkiye’nin kanayan yarasıdır. Ben Adaköy’denim, ben mesela çiftçilikle uğraşıyorum, hayvanlarım var, koyunlarım var. Patates ekip geçiniyorum. Benim amcaoğlu halaoğlu artık her neyse imkansızlıktan inşaatlarda çalışmaya Ankara’ya, Bolu’ya, İstanbul’a gidiyor. Adam orada çalışırken, durumu düzeliyor. Hanımını da götürüyor. 80’li yıllardan bahsediyorum. Hanım da gidiyor, ondan sonra hanım bayramda seyranda gezmeye gelince buradakine diyor ki, hala hayvan gübresi mi taşıyorsun, bırak diyor. Gel diyor, Ankara iyi bir kenarda geçinir gidersiniz. Ondan sonra da evde başlıyor, konuşma. Ondan sonra o da öbürü de gidiyor. O insanlar doğalgazlı evde oturacak burada yaylada imkan olmayacak. Sen buna müsaade etmeyeceksin devlet olarak, barakada, soğukta hayvancılık yaptıracaksın. Adam yapmaz, yapması için oradaki yaşantıyı şehre yakın uyarlayacaksın. Güzel nezih evi olacak, elektriği olacak, suyu olacak, hayvanların barınakları güzel olacak ki adam orada bu işi profesyonel güzel yapsın. Tarım köy projesi yaptım 85 tane, Türkiye’de örnek şu an TOKİ’ye teslim ettim 7 hektar alanı. O dönemin Orman Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Hocama bu konuyu ilettim. Projeye baktı, dedim ki ben bu projeye destek istiyorum. Bakan bana teşekkür etti. Tarım köy projesi kapsamında TOKİ’ye köy yaptıracağım şehir değil. 85 ev, arsa, bir tane 120 m2 tek katlı köy evi. Sokaklara küçük mescitler, küçük bakkallar köyün ortasında. Burası köy. Sayın Bakanımız heyete, işte dedi, Türkiye’de yapmamız gereken bu projedir dedi. Standartları düşük yerlerde, büyükşehirde proje yapıyoruz, Ankara’dan gelirsen 30 koyun veririz diyoruz, yahu adam gelir mi? Orada doğalgazlı evi bırakır, burada ahır gibi eve kendi gelse hanımı durur mu? Hanım durdu, çocuk durur mu? Ben durmam. İşte Türkiye’de bunu yapmamız lazım dedi. Biz kırsal kesimdeki yerleşim birimlerini yaylakları köyleri standardını yükselteceğiz ki, her türlü, İstanbul, Ankara’daki insanları buraya gelip, tarım, hayvancılık yapsın. Başka türlü geri döndüremezsin bu göçü.                        

HOBİLERİ

Ben balık avlamayı severim. Bizim köy dere kenarındaydı, olta ile balık tutardım. İki üç yıldır gidemiyorum. Hayatta beni en çok dinlendiren, oltayı atıp balık tutmaktır. Köyde eskiden park yoktu, met derdik, ağaç parçasının kenarını kesip vurarak oynana bir oyun met oynardık. Öküz güttürürlerdi, inekleri, kazları güttürürlerdi. Köy çocukluğunda sosyal bir aktivite istesen de olmuyor. Bizim önümüze kazları katarlardı, giderdik, ara sıra kaçırırdık. Çok güzeldi, imkanlar kısıtlıydı ama huzur mutluluk vardı. Futbola bir merakım yok, belediye olarak futbol turnuvası düzenledik, ilçe ekonomisine de katkıda bulunduk. Burada futbol sahası yoktu. Dörtdivanspor’u bile yeni kurduk. Saha yoktu, bakanlığa saha yaptırdık, Metin Yılmaz Bey’in sayesinde yaptırdık, Allah razı olsun. Sahamız çok güzel, turnuvalar yapıyoruz. Halk müziğini, sanat müziğini çok severim, aracımda giderken, genelde halk müziği dinlerim. Son yıllarda oyun havaları falan var hoşuma gider bazen onları dinlerim.

“HAYATTA HEP BABAMI ÖRNEK ALDIM”

Ben babamı örnek aldım, Allah gani gani rahmet eylesin. Kendisi çok büyük paralar kazanmasına rağmen dürüst olduğu için şu anda bile babam öleli 22 yıl oldu, çıkın Dörtdivan’a, Kasap Süleyman diye geçer lakabı, sorduğunuzda kimse ama kimse Kasap Süleyman kötü adamdır diyemez. Bana en büyük mirası bu olmuştur. Şu anda ben bu makamda oturuyorsam, bunun yarısı babamın itibarı sayesindedir. Babam bana dürüst olmayı öğretti. Bu hayatta dürüstsen, gerçekçiysen, Allah önünü açıyor. Şeytani düşüncelerden ne kadar uzaksan, fitne fesattan ne kadar uzaksan, inan ki hiç ummadığın yerden kapıyı açıyor Allah. Adaköy diyorum, ben ne merkezdenim ne mahalledenim, tamamen dışardan bir insanım. Buna rağmen beni buraya belediye başkanı yaptılar. Cumhuriyet tarihinde, bu belediye 1962 yılında kurulmuş, kuruldu kurulalı, Çavuşlar, Kadılar hariç kimse buraya belediye başkanı seçilmemiş. Ben bunu dürüstlüğüme, mesleğimdeki başarıma ve mesleğimdeki insanlara hata yapmadığım için. Ben Refah Partiliyim, ama DSP’lisi, ANAP’lısı, her türlü mükellefim vardır. Ben fanatik partili olmama rağmen, kimse sen arkadaş bizim partinin karşısındasın ben senden defterimi alacağım demezdi. Niçin? Bu adam işini adam gibi yapar, kimsenin kuruşuna tenezzül etmez der. Muhasebecilikte para çok önemlidir. Anormal para döner. Kimsenin kuruşuna tenezzül etmez derler. Bu da bana babamdan mirastır, nasihatidir. Babam helal para hariç, kimsenin kuruşuna tenezzül etmeyen biriydi. Beklentisi olmayan bir insandı, ben babamdan böyle gördüm. Ben de çocuklarıma bunu vasiyet ettim. Ne olursa olsun, yokluk da varlık da bizim için asla ve kata haram paraya tenezzül etme. Hak etmediğiniz parayı, almayın. Biz bunu bu şekilde ilke edindik. Eğer sen iyi niyetliysen Allah yardım ediyor, değilsen etmiyor. Niye etsin, senin şeytani planlarına Allah yardım etmez ki. Bir yerde toslarsın. Para hiçbir şey değil, zaten böyle düşünürsen Allah parayı da veriyor. Niyet hayır, akıbet hayır. Ölüm var, bin yıl yaşasan sonunda öleceksin. Önemli olan, bazı şeyleri zirvede bırakmak. Ayağa düşüp de ya şundan bir kurtulsak dedirtmeyeceksin. Adam gibi yapacaksın, adam gibi bırakacaksın, yıllar sonra birileri, bir mezarın başından geçerken, Allah rahmet etsin şu adam da hizmet etmişti, dedirteceksin. Oradan biri geçerken, Allah belasını versin, yedi içti, her tarafı mahvetti çekti gitti dedirtiyorsan, bırak Dörtdivan’ı Bolu’yu Türkiye’nin tüm tapusu senin olsa ne olur. Değer mi? Değmez. Bu hayatı adam gibi yaşayacaksın. Ben çocuklarımı hayatta kısıtlamam. Kız çocuklarımı da kısıtlamam. Herkes yaşını yaşında yaşayacak. Yaşayamazsa, ağzına burnuna çalıyor. Her yaşı yaşında yaşa kardeşim. Yaşamazsan, 18 yaşını 18 yaşında yaşayamaz isen, bunu 30 – 40 yaşında yaşamak istiyor insan. O zaman da kusura bakma da rezil kepaze oluyor insan.

 

HEP HİZMET ETMEK İSTEDİ

İl genel meclisi üyesi iken, daha önceki siyasi hayatımda da hep şöyle bir düşünce vardı hala aynısı var. Dörtdivan küçücük bir yer, ben de burada mali müşavirlik yaptım. El emeği göz nuru, emek harcadım. Para kazandım, emeğini karşılığını aldım ve Bolu’ya açıldım. Belli bir noktalara geldik. Ne gördüysek buradan gördük, itibar burada sağlandı. Ben Dörtdivan’da Hasan Uzunoğlu oldum. Bolu’da bile ciddi bir çevremiz oldu, yanlışım olmadan yaşantım olduğu için. Hep şöyle bir düşüncem oldu. Dedim ki, ben bu memleketin ekmeğini yiyorum. Beni Hasan Uzunoğlu yapan bu memleket. Belli bir noktaya da getirdim işi, çocuklarım yetişti, elemanlarım yetişti, yeğenim yetişti. Dedim ki ben bu memlekete hizmet vereyim, bu memlekette yapılması gereken benim hayalimdeki Dörtdivan olsun. Olur mu diye yola çıktım, Allah nasip etti oldu. Dört yıllık belediye başkanlığımda şekillenmesi hayalim. Biz şöyle bir Dörtdivan hayal ediyorum; küçük, şirin, yaşanabilir, güvenli, problemsiz bir ilçe. Çok nüfus olması benim için önemli değil ama yaşanabilir bir ilçe olması için ne yapmamız lazım. Köylerin altyapılarını bitirmemiz lazım. Şu anda il genel meclisi üyesi mesai arkadaşlarım ne yaptı? Köylerin tamamını kilit parke yaptık. Asfalt bitti artık yapacak bir şey yok. Köylerimiz mahallelerimiz güzel, ferah. Bir ilçenin yollarını güzel yapacaksın, altyapısını güzel yapacaksın, su sorununu kökten çözeceksin. Şu an hepsinin suyu var ama tamamen barajdan arıtılmış içme suyu vereceğiz. Bundan büyük hizmet olur mu? Bu insanların doğalgazı, rahat yaşayabilecekleri konutları, çalışabilecekleri sektörler. Tarıma dayalı sanayi mesela, bunlar iş olsun diye yapılan şeyler değil. Bunlar bizim yıllardır hayalimizdeki şeyler. Kilim dokur gibi ilmik ilmik dokuyarak gidiyoruz. Acelemiz yok bizim. Umurumda değil, eğer bir şeyi planlayıp, ağır ağır gitmesini bilmezsen, şov yaparak siyaset yaparsan işler de yarım kalır, sen de yarım kalırsın, ilçe de kaybeder. Bizim acelemiz yok. Ne kadar yol aldınız? Çok ciddi yol aldık. Bu kadar yatırımları yaptık, gayet de güzel gidiyoruz. İl genel meclisi üyeliğimde 152 kilometre boru döşedim koruge boru. Boru gözükür mü? Yok. Bugün için para değeri 100 milyon TL. Biz popülist siyaset yapmadık şimdiye kadar. Eğer bir böyle siyaset yapsaydık, AK Parti kurulduğu günden bugüne her seçimde oyunu arttırmazdı. Bizim oyumuz niye artıyor? İnsanlar inanıyor, önemli olan insanların inanması. Ama en büyük ağırlık omuzlarımda, Adaköy’den gelen Hasan Uzunoğlu’nu seçtiler ya, o insanlar niye oy verdi. Umuda oy verdi. Dediler ki bu çocuk yapar. En büyük ağırlık şimdi omuzlarımda o. 2014’te saçımda bir tane beyaz yoktu, o söz beni eziyor şu an. Bu insanların yapar dediğini başaramazsam, kendimi affetmem, Allah affeder, kullar affeder, ben kendimi affetmem.