Bolu Haber, Gazete ve Firma Rehberi

Bolu ile ilgili internette aradığınız tüm soruların cevabını bulabileceğiniz internet sitesi.

“26-30 AĞUSTOS 1922 BÜYÜK ZAFERİN 98’İNCİ YILDÖNÜMÜ”

“26-30 AĞUSTOS 1922 BÜYÜK ZAFERİN 98’İNCİ YILDÖNÜMÜ”

TESUD Bolu Şube Başkanı Em.P.Kd.Bnb.  Kıbrıs Gazisi Ahmet Şerafettin Yamaner, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 98’inci yılı nedeniyle ilgili paylaşımda bulundu. Yamaner; “Bu zafer, Yüce Türk Ulusunun Hürriyet ve İstiklal uğrunda Türk birlik ve beraberliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin neler yapmaya muktedir olduğunun göstergesi eşsiz bir zaferdir” dedi.                          

“BÜYÜK TAARRUZ TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİN TEMELLERİNİN ATILMASININ BAŞLANGICIDIR”

TESUD Bolu Şube Başkanı Em.P.Kd.Bnb.  Kıbrıs Gazisi Ahmet Şerafettin Yamaner; “Bu zafer, sırtına saplanan esaret hançerini ulusça söküp atan, özgürlüğünü almak isteyenleri tüm dünyanın önünde dize getiren Türk ulusunun diriliş destanıdır. Büyük Taarruzla 3 yıl 3 ay sonra İzmir başta olmak üzere Ege’nin tüm şehir ve kasabaları, köyleri düşman işgalinden kurtarılmıştır. 30 Ağustos anlayışından Atatürk milliyetçiliğine, tebaa olmaktan vatandaş olmaya geçiştir. Modern ve çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun başlangıç noktasıdır. Bu zafer sonuncunda siyasi, sosyal ve hukuk alanında yaptığı devrimlerle genç Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş devletlerarasında yer almasını sağlayan aydınlık yolu açmıştır. Büyük Taarruz; Türk ulusu ve onun askerine, topyekûn bir savaşta silah ve donanımdan önce inancın ve yurtseverliğin daha önemli olduğunu göstermiştir. Türk ulusunun kendine güven duygusunu yükseltmiş, ulusal güç ve yeteneğin yeniden canlanmasını sağlamıştır. Büyük Taarruz Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temellerinin atılmasının başlangıcıdır.           

“NEFES ALIYORSAK30 AĞUSTOS ZAFERİ’NE BORÇLUYUZ”

Mustafa Kemal Paşanın dediği gibi Büyük Taarruzun her muharebesi askerlik sanatı harikasıdır. Çünkü her muharebe iyi düşünülmüş, iyi planlanmış ve iyi uygulanmıştır. Muharebeyi yöneten subayların hepsi komutanlık kabiliyetlerini ve yiğitliklerini bu muharebede ispatlamışlardır. Büyük Taarruz Türk Ulusunun Özgürlük ve Bağımsızlığının ölümsüz anıtıdır. Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile Anadolu’nun sonsuza kadar Türk Yurdu olarak kalacağı bütün dünyaya kanıtlanmıştır. Dört günlük muharebelerin sonunda her iki tarafın muharebeye etki eden faktörleri değerlendirildiğinde, zaferin belirgin bir gerçeği ortaya çıkmıştı. Yunanlı Subaylar, birçok kez askerlerini silah zoruyla muharebenin içine sürüyorlardı. Toprağı yurt edinmiş olanlar, yurt toprağı için ölümü göze alırlar. Bu bir namus meselesidir. İşgalciler ise ölmeyi beceremezler. Bağımsız bir devlet kurmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu batının pençesinden, vicdanımızı ve düşüncemizi doğunun pençesinden kurtarmışsak, minarelerimizde ezan seslerini duyabiliyorsak, nefes alıyorsak her şeyi, Falih Rıfkı Atay’ın dediği gibi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz.

“MEYDAN MUHAREBESİ DENİLİNCE AKLA SAKARYA GELİR”

Mustafa Kemal’in halkına güven duyması, birleştiriciliği, Çanakkale Savaşında “Ben size çekilmeyi değil, ölmeyi emrediyorum.” Diyen bir komutanın emri, Allah Allah diyerek düşmana saldıran Mehmetçiğin komutanına inanması, güvenmesi ve ona kurtarıcı gözüyle bakması kurtuluş hızını artırmıştır. Meydan Muharebesi denilince akla Sakarya gelir. Dumlupınar gelir. Halk dilinde böyle kesin sonuçlu muharebelere “ Ölüm Kalım Savaşı “ denir. Meydan muharebelerinin sonunda bazı devletler batar veya devletler doğar. 98 yıl önce artık öldüler, bittiler denilen Türkler Anadolu’nun ortasında bir yıl içinde iki büyük Meydan Muharebesini kazanarak bu günkü Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmuşlardır. Eşsiz Başkomutan kazanılan Büyük Zafer hakkında şunları söylüyor; “Türk Ordusunun, Türk Zabıta ve Kumanda Heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir kere daha tespit eden muazzam bir eserdir. Bu eser Türk Milletinin hürriyet ve istiklal fikrinin ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri vücuda getiren bir milletin evladı bir ordunun Başkomutanı olduğundan ilelebet mesut ve bahtiyarım.”           

“MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN “BAŞKOMUTAN” YETKİSİNİ ALMASI ÇOK ÖNEMLİ BİR GELİŞMEYDİ”

Meydan muhaberesi yalnız karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir. Milletlerin çarpışmasıdır. Mustafa Kemal Paşa Milli Mücadeleye başladığında şartlar o kadar kötü idi ki; liderliğini kurumlara bağlı olarak sınırlandırdı. Kendine olan güveni, hukuka olan saygısı o kadar yüksekti. Erzurum’da askerlikten istifa ederek kendisini her rütbenin üzerinde tutmasını bildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi oy birliği ile 5 Ağustos 1921 günü Mustafa Kemal Paşa’ya savaşı yönetmeye ilişkin yetkilerini içeren “Başkomutan” unvanını verdi.  Meclis yetkiyi verdikten sonra, Mustafa Kemal Paşa, Milli Egemenlik ilkesine bağlılığını gösteren bir önergeyi meclise vererek bu yetkinin üç aylık bir süreyle sınırlandırılmasını istedi. Mustafa Kemal Paşa’nın “Başkomutan” yetkisini alması askeri ve siyasi boyutta çok önemli bir gelişmeydi. Başkomutan olduğunda kendisinin rütbesi Osmanlı Divan-ı Harbi Örfi Mahkemesince alınmıştı. Başarılı olmak için komutanın rütbeye, Mehmetçiğin kıyafete ihtiyacı yoktu. “Efendiler para vardır, para yoktur. İster olsun, ister olmasın. Ordu vardır.” diyerek Türkün askeriyle güçlü olduğunu belirtiyordu.

MONDROS MÜTAREKESİ

30 Ekim 1918 Limni adasının Mondros Limanında imzalanan Mondros mütarekesi ve Sevr anlaşmasıyla yurdumuz tamamen elimizden alınıyor. Vatanımızda hür yaşama hakkımıza son veriliyordu. Bizimde bu anlaşmaları kabul etmemiz isteniyordu. Mondros mütarekesini hatırlayalım;

Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının açılması, Karadeniz’e serbestçe geçişin temini ve Çanakkale ve Karadeniz istihkâmlarının İtilaf Devletleri tarafından işgali sağlanacaktır. Osmanlı sularındaki bütün torpil tarlaları ile torpido ve kovan mevzilerinin yerleri gösterilecek ve bunları taramak ve kaldırmak için yardım edilecektir. Karadeniz’deki torpiller hakkında bilgi verilecektir. İtilaf Devletlerinin bütün esirleri ile Ermeni esirleri kayıtsız şartsız İstanbul’da teslim olunacaktır. Hudutların korunması ve iç asayişin temini dışında, Osmanlı ordusu derhal terhis edilecektir. Osmanlı harp gemileri teslim olup, gösterilecek Osmanlı limanlarında gözaltında bulundurulacaktır. İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olacaktır. Osmanlı demiryollarından İtilaf Devletleri istifade edecekler ve Osmanlı ticaret gemileri onların hizmetinde bulundurulacaktır. İtilaf Devletleri, Osmanlı tersane ve limanlarındaki vasıtalardan istifade sağlayacaktır. Toros Tünelleri, İtilaf Devletleri tarafından işgal olunacaktır.

İran içlerinde ve Kafkasya’da bulunan Osmanlı kuvvetleri, işgal ettikleri yerlerden geri çekilecekler. Hükûmet haberleşmesi dışında, telsiz, telgraf ve kabloların denetimi, İtilaf Devletlerine geçecektir. Askeri, ticari ve denizle ilgili madde ve malzemelerin tahribi önlenecektir. İtilaf Devletleri kömür, mazot ve yağ maddelerini Türkiye’den temin edeceklerdir. (Bu maddelerden hiçbiri ihraç olunmayacaktır.) Bütün demiryolları, İtilaf Devletlerin zabıtası tarafından kontrol altına alınacaktır. Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak’taki kuvvetler en yakın İtilaf Devletlerinin kumandanlarına teslim olunacaktır. Trablus ve Bingazi’deki Osmanlı subayları en yakın İtalyan garnizonuna teslim olacaktır. Trablus ve Bingazi’de Osmanlı işgali altında bulunan limanlar İtalyanlara teslim olunacaktır. Asker ve sivil Alman ve Avusturya uyruğu, bir ay zarfında Osmanlı topraklarını terk edeceklerdir. Gerek askeri teçhizatın teslimine, gerek Osmanlı Ordusunun terhisine ve gerekse nakil vasıtalarının İtilaf Devletlerine teslimine dair verilecek herhangi bir emir, derhal yerine getirilecektir. İtilaf Devletleri adına bir üye, iaşe nezaretinde çalışacak bu devletlerin ihtiyaçlarını temin edecek ve isteyeceği her bilgi kendisine verilecektir. Osmanlı harp esirleri, İtilaf Devletlerinin nezdinde kalacaktır. Osmanlı Hükûmeti, merkezi devletlerle bütün ilişkilerini kesecektir. Altı vilayet adı verilen yerlerde bir kargaşalık olursa, vilayetlerin herhangi bir kısmının işgali hakkını İtilaf Devletleri haiz bulunacaktır. Müttefiklerle Osmanlı Devleti arasındaki savaş, 1918 yılı Ekim ayının 31 günü mahalli saat ile öğle zamanı sona erecektir.

SEVR ANLAŞMASINA BAKALIM

24 Nisan 1920’de San Remo Konferansında kararlaştırılan Sevr Antlaşması 11 Mayıs 1920’de incelenmek üzere Osmanlı Hükümetine verildi. Antlaşmanın kabulünü kolaylaştırmak ve Sevr hükümlerini uygulamak üzere İtilaf Devletlerinin teşviki ve desteği ile Yunan ordusu 23 Haziran 1920’de Anadolu’da ve Trakya’da saldırıya geçti. Bursa, Balıkesir, Uşak ve Nazilli’nin ardı ardına işgali ile Sevr’in uygulanmasını sağlamak ve Antlaşma maddelerinde bir değişikliğe meydan vermemek esas amaç olmuştur.

Batı Anadolu (İzmir ve Havalisi) Yunanlılara verilecektir. Güney sınırı ise Mardin, Urfa, Gaziantep, Amanos dağları Osmaniye’nin kuzeyinden geçen sınır Fransa’ya, Doğubeyazıt, Van, Muş, Bitlis ve Erzincan Ermenistan’a, Irak ve Suriye arasında Kürdistan kurulacak, İtalyanlar Antalya, Konya, Fransızlar Adana, Sivas, Malatya, İngilizler Irak’ın kuzeyi petrol yataklarını Sevr Antlaşmasına göre memleketin içindeki azınlıklar Türklerden daha fazla hakka sahip oluyordu. Bu şartlar altında yapılacak tek şey Büyük Taarruz olacaktı.

BÜYÜK TAARRUZ TOPÇU ATEŞİYLE BAŞLADI

25 Ağustos’ta Şuhut Kasabasının yakınındaki Kocatepe’nin güney batısında Başkomutan çadırı kuruldu. 26 Ağustos 1922 günü saat 05.30’da Kocatepe’den topçu ateşiyle Büyük Taarruz başladı. Askerlere “Yunanlıların kazandığını görmektense gök kubbe başımıza yıkılsın daha iyi” dedikten sonra “Ölüme hazır olan gönüllüler öne çıksın” dedi. Askerlerin hepsi öne atıldı. 

30 Ağustos 1922 günü Dumlupınar’da Başkomutanın yönettiği Meydan savaşı ile Yunan ordusunun iki tarafı Türk ordusu tarafından sarıldı. Yunan ordusu bozguna uğrayarak kaçmaya başladı. Türk ordusunun önünde 400 km. mesafe vardı. Yunan ordusu kaçarken tüm köy, kasaba ve şehirleri yakarak ilerliyordu. Türk askeri, üzerindeki cephane ve muharebe ağırlıklarıyla günde ortalama 40km yol alıyordu. Bu durum dünya savaşı tarihinde emsaline rastlanılmayan bir başarıdır. Bozulan Yunan ordusunun Başkomutanı Trikupis de 2 Eylül’de Uşak’ta esirler arasında idi.

18 Eylül 1922’de Batı Anadolu’da bir tek Yunan askeri kalmadı. Sonuçta; Yunan ordusu Sakarya Meydan Savaşı ile durdurulmuş, Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan savaşı ile Anadolu’dan atılmıştı. Başkomutan Meydan Muharebesinin kazanıldığı 30 ağustos günü, 1 Nisan 1926’da çıkarılan 795 sayılı yasa ile Zafer Bayramı kabul edildi. 30 Ağustos Zaferinin 98’inci yılında; başta bu eşsiz zaferi bizlere armağan eden Ebedi Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve kahraman silah arkadaşları olmak üzere, kutsal vatan toprağının bütünlüğünü ve şanlı bayrağımızın daima hür bir şekilde dalgalanması için canlarını feda eden aziz şehitlerimizi rahmetle ve saygıyla, kahraman gazilerimizi minnet ve şükranla anıyoruz” ifadelerini kullandı.

 

 

Etiketler: bolu haberler