TMMOB İnşaat
Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Bolu Temsilcisi Nazmi Uçar, Marmara Depremi’nin
19.yılına ilişkin basın toplantısı düzenledi. Bolu Şube Temsilcisi Nazmi Uçar;
“Deprem gerçeğini unutmadık, unutmayacağız. Güvenli ve sağlıklı yerleşim
alanlarının oluşturulması için afete duyarlı ve bilimsel planlama ilkelerini
esas alan kentleşme politikalarının hayata geçirilmesi gerektiğinin altını
önemle çiziyoruz” dedi.
Nazmi Uçar düzenlediği basın toplantısında, duyarlı ve
bilimsel planlama ilkelerini esas alan kentleşme politikalarının hayata
geçirilmesi gerektiğini belirterek; “Mühendislik hizmeti almamış, kaçak olarak
üretilmiş olan yapıların süresiz olarak yasal hale getirilmesi, devletin asıl
sorumluluğu olan halkın can ve mal güvenliğini sağlama sorumluluğunu da
bırakmış olduğu anlamını taşımaktadır” şeklinde konuştu.
17 Ağustos Marmara Depremi’nin 19. Yıldönümü nedeniyle TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi’nin 81 ilde eş zamanlı yapılan basın
açıklaması şu şekilde:
“YAPI STOKUMUZ YENİ
BİR DEPREME HAZIR MI?”
17Ağustos Gölcük merkezli depremin üzerinden 19 yıl geçti. İnşaat
Mühendisleri Odası olarak deprem gerçeğini unutmadık, unutmayacağız. 17 Ağustos
1999 Gölcük ve 12 Kasım 1999 Düzce depremleriyle ortaya çıkan her acının yükünü
kalbimizde taşıyoruz. Yapı üretim sürecinin asıl unsuru olan bir meslek Odası
olarak, başta yerel ve merkezi düzeyde ülkemizi yönetenler olmak üzere; her
kurum, kuruluş ve imza sorumluluğunu üzerinde taşıyan her insanın bu günlerde
bir kez daha düşünmesini istiyoruz.
“17 AĞUSTOS 1999 GÖLCÜK DEPREMİ “MİLAT” KABUL EDİLDİ”
17 Ağustos 1999 Depremi, ortaya çıkan can ve mal kayıpları
bakımından bir “Milat” olarak kabul edildi. Ülkemizin en doğusundan en
batısına, en güneyinden en kuzeyine kadar, uzak veya yakın ölçekte her aileyi
etkiledi. Ayrıca genel olarak kırsal alanlarda yaşanan deprem yıkımlarının
dışında, ”Bir Kent Depremi” olarak kayıtlardaki yerini almış oldu.
1999 Gölcük ve Düzce Depremlerinin ortaya çıkardığı can
kayıpları ve büyük ölçekli ekonomik kayıplar, her kurum ve kuruluşun konuyu
yeniden düşünmesine neden oldu. Bu kapsamda yapı denetimi, nitelikli
mühendislik eğitimi, mühendislik hizmetlerinin kalitesinin yükseltilmesi ve
ilgili mevzuatlar ülke gündeminin ilk sırasında kendisine yer buldu. Yapı
üretim süreci bileşenlerinin görev ve sorumlulukları, deprem öncesi, deprem sırası ve deprem
sonrasında nelerin yapılması gerektiğine dair pek çok bilinmez, sorun olarak
varlığını hissettirdi.
En azından İnşaat Mühendisleri Odası; deprem ve güvenli yapı
üretilmesi konusunu, farklı boyutlarıyla birlikte geniş bir pencereden bakarak,
sorunların kaynağını ve çözüm yollarını ortaya koydu. İnşaat Mühendisleri
Odası’na göre temel sorun; plansızlık, çarpık kentleşme, yapı üretim sürecinin
ve mesleki uygulamaların niteliksizliği ve denetimsizliğinden kaynaklanıyordu.
Sorun, depremin kendisi değil doğurmuş olduğu sonuçlardır. Açıktır
ki, Yapı Denetim Yasası’nda gerekli değişiklikler, ihtiyaç duyulan düzenlemeler
yapılmaz ise, on yıl sonra aynı sorunlarla karşı karşıya kalınacak, olası bir
depremde başta kamu binaları olmak üzere konutlar, işyerleri ağır hasar
görecek, çok sayıda bina yıkılacak, can ve mal kayıpları yaşanacaktır. Daire alanlarının küçülmesi kat sayısı ve daire sayısının
artmasına neden olmakta, aynı sokak ve mahallenin alt yapısı aynı kalmasına
rağmen aile sayısı ve nüfusun artması kentin demografik yapısını bozarak,
fiziksel eşikleri zorlamakta, yeni trafik ve alt yapı sorunları yaratmaktadır.
Bütünlüklü bir planlama yerine parçacı bir
anlayışla yapılar yıkılıp yeniden yapılmakta, dolayısıyla kentlerin
topyekûn, tüm teknik ve sosyal altyapı sorunları ile birlikte Kentsel dönüşüm;
sosyal adalet, sosyal gelişim, sosyal bütünleşme, tarihi ve kültürel mirasın
korunması zarar azaltma ve risk yönetimi ile birlikte kapsamlı ve bütünleşik
bir şekilde ele alınmalıdır.
“İMAR AFFI ÇIKARILDI”
Topraklarımızın büyük bir bölümü deprem tehlikesi altında
bulunduğu gibi, yapı stokumuzun önemli bir bölümü de deprem riski taşımaktadır.
Konuyla ilgili olarak tüm bilim çevreleri ve meslek Odaları mevcut yapı
stokunun iyileştirilmesi, onarılması ve güçlendirilmesi gerekliliğini dile
getirirken, 24 Haziran seçimleri öncesi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın
öncülüğünde, TBMM tarafından ülke tarihinin en kapsamlı “İmar Affı”
çıkarılmıştır.
Türk İmar Tarihinin bugüne kadar ki en kapsamlı imar affı
olan bu düzenleme ile hiçbir mühendislik hizmeti almayan ve bu kanun kapsamında
mühendislik hizmeti alması talepte edilmeyen yapılar, herhangi bir kontrol
mekanizması olmaksızın, kuralsızca, sadece mal sahibinin beyanı ile kayıt
altına alınarak yasal statü kazanmaktadır.
Mühendislik hizmeti almamış, kaçak olarak üretilmiş olan
yapıların süresiz olarak yasal hale getirilmesi, devletin asıl sorumluluğu olan
halkın can ve mal güvenliğini sağlama sorumluluğunu da bırakmış olduğu anlamını
taşımaktadır. Bu gerçek tüm çıplaklığı ile kayıt altına alınmışken, getirilmiş
olan imar affı ile; 3194 sayılı İmar Kanunu, 4708 sayılı Yapı Denetimi
Hakkındaki Kanunu ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
işlevsiz bir hale gelmiştir.
Ayrıca, tüm yasal kurallara uyarak onun bedelin ödeyen konut
ve yapı sahipleriyle birlikte, işini doğru yapan mühendis ve mimarlar da
cezalandırılmıştır. Değerler sistemi bir kez daha ayaklar altına alınmıştır.
Güvenli ve sağlıklı yerleşim
alanlarının oluşturulması için afete duyarlı ve bilimsel planlama ilkelerini
esas alan kentleşme politikalarının hayata geçirilmesi gerektiğinin altını
önemle çiziyoruz.
“YAPILARI DEPREME KARŞI
HAZIRLAMANIN İKİ YOLU VAR”
İlki; mevcut yapı stokunun durumu tespit edilerek
iyileştirilmesi, onarılması, güçlendirilmesi veya yeniden yapılmasıdır.
İkincisi; yeni yapılacak olan yapıları, bilim, teknoloji ve mühendislik
ilkeleri doğrultusunda yapmaktır. Planlama ve tasarım aşamasından yapının
kullanıma açılmasına kadar tüm süreç mesleki yeterliliğe sahip mühendisler
tarafından yönetilmeli ve denetlenmelidir. Ayrıca, risklerin transfer edilmesi
bakımından yapı sigortası ve mesleki sorumluluk sigortası yapılmalıdır.
Profesyonel mühendislik yaşamının düzenleyicisi olması
gereken meslek odalarının yetkileri giderek bilinçli bir şekilde
azaltılmaktadır. Ticari kaygı teknik kaygının önüne geçmiş, bilgi, beceri ve
liyakat sahibi yöneticilerin yerini şirket ve cemaat ilişkileri almıştır.
Meslek odası, üniversiteler ve endüstri arasında olması gereken işbirlikleri
görmezden gelinerek yok sayılmıştır.
Bugüne kadar bilinen bilgiler ve var olan teknolojilerle
fayların bulundukları yerleri bilmek mümkündür. Fakat fay hattının kırılacağı
yeri ve fayların üreteceği depremin zaman ve tarihini bilmek mümkün değildir.
Hiç kimse bize 1999 depremlerinden sonra bilgi eksikliğinin
olduğunu söyleyemez. Yeni bir “Bina Deprem Yönetmeliği” yayımlandı. Zemin
durumunu ve fay hatlarını biliyoruz. Artık “Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem
Planını -UDSEP 2023”ü güncelleyerek uygulamaya koymak gerekiyor.
“YETKİN MÜHENDİSLİK
YASASI” ÇIKARILMALIDIR.
Mühendislik biliminin gerekleri dikkate alınarak, yapı
tasarım uygulama ve denetim evresinin sağlıklı bir şekilde işletildiği ülkelerde
doğa olaylarının afete dönüşmediği görülmektedir. Ruhsatlardan mühendis ve mimarların imzasının
kaldırılması mesleğimizin gelişimini engelleyecek, sahteciliğin önü
açılacaktır. Oda ile meslek insanı arasına
örülmeye çalışılan duvarlar kaldırılmalı, mühendis ve mimarlardan oda belgesi
istenmesine yönelik uygulama güncellenmelidir.”